Apollon; Müziğin, sanatın, güneşin, şiirin tanrısı. Kehanetlerde bulunan bilici.

Zeus ve Leto’ nun oğlu, Artemis’in ikizi, Kassandra’nın kocası, sarışın, yakışıklı, dürüst, asla yalan söylemez. Müzler korosunun başı, ışığın ve gerçeğin tanrısı…
İşte bu parlak, yakışıklı, güçlü tanrı bir gün olağanüstü güzellikte bir şarkı duyar. Sesin sahibi, en az sesi kadar muhteşem güzelliği ile kıyıdadır.
Apollon, uzunca bir süre saklandığı yerden genç kadını izler ve ona aşık olur. Artık daha fazla saklanacak hali yoktur, yerinden çıkar ve kadına yaklaşır. Kendisinden korkan kadını önce sakinleştirir, sonra kendine aşık eder.
Birlikte Olympos’a giderler.
Klytie mutludur, ancak Apollon her geçen gün biraz daha ondan uzaklaşmaktadır. Bir gün ondan tamamen kurtulmaya karar verir ve onu uzun zamandır görmediği babasını ziyaret etmeye ikna eder.
Babası ile hasret gideren Klytie, geri dönmek için daha önce tanıştıkları sahile giderek, artık hiç gelmeyecek olan Apollon’u beklemeye başlar.

Aç, susuz, perişan bekler, bekler, bekler…
Kimse onu babasının evine dönmeye, yemek yemeye ve artık beklemeye son vermeye ikna edemez.
Klytie kalbi kırık bir şekilde ölür.
Apollon genç kadının cansız bedenini ”Günebakan” çiçeğine döndürür.
O gün, bugündür günebakan çiçeği hep güneşi izler. Güneş nereye dönerse o da oraya döner. Ve güneş battığında boynunu büküp yeniden doğmasını bekler.
3 Responses
Güzel bir yazı, tebrik ederim